4 Ulus

User info

Welcome, Guest! Please login or register.


You are here » 4 Ulus » Diğer Bölgeler » Demir Yumruk!


Demir Yumruk!

Posts 1 to 13 of 13

1

Toprak krallığında bir çok huzursuz kişi vardı. Kral'ın derebeylerini boyunduruğu altına almasından hoşnut olmayanlar, savaş karşıtları, kral karşıtları, özgürkçüler, rahatına düşkünler. Bir çok farklı grup kralın karşısındayıdı. Fakat bölük pörçük olan bu insanların koca toprak kralına karşı ne gibi bir şansları olabilirdi ki? Gelin bu insanlardan birine bakalım: Feriüddin Hashasin ya da kısa da Feri. Feri toprak krallığının kuzey kesiminde terkedilmiş şehrin yakınlarında diye tanımlanabilecek bir köyden çıkmaydı. Hayatının bir kısmını yollarda geçirmişti. Genç yaşında gezgin olup krallığı gezmişti.

Çok gezmiş, çok görmüş, çok öğrenmişti. Bilgiye önem veren bir yapısı vardı yoluna çok küçük yaşlarda başlayan bu gezginin. Dünyayı gezip bilgi toplamış, olgunlaşmıştı. Ama seyahatı sona erip evine geri dönmek istediği zaman küçük bir sorunla karşılaşmıştı. Evinin olduğu yer artık onun evi değildi. Konum olarak bir yere taşınmamıştı fakat yapısı tamamen değişmişti. Şef'in artık bir konutu vardı herhalde ve her yer toprak askeri kaynıyordu. Evler yeniden yapılmış, sokaklar askerlerin geçişi için genişletilmişti. Köyden çok bir kasabaya benziyordu artık.

Feri'nin yoldaşları da bu duruma oldukça şaşırmışlardı. Arkalarında bıraktıkları köy değişmemişti resmen yeniden kurulmuştu ve bu yenilik çok hayra alamet değildi. Evlerine gittiklerinde hepsi farklı bir durumun içinde olduklarını anlamıştı. Çok kötü bir durumdaydılar. Feri'nin şef olan babası krala ihanetten tutuklanmıştı. Kral da bu köye bir naip atamıştı. Naip köyü kökten değiştirmişti. Köyü büyütüp kasaba yapmıştı. Kralın onuruna da adını Tolrap olarak değiştirmişti. Kasaba halkı köle gibi çalıştırılıyordu artık. Asayişi sağlamak amacıyla da  bir ton asker yığmıştı kasabaya. Kendisine bir  konut yaptırmıştı. Kasabadaki en büyük yapıydı. Feri bu mimariyi daha önce nadiren görmüştü. Fakat adını biliyordu. Neo-Klasik Toprak mimarisi deniyordu ve ayrıntılarında çeşitli ateş mimarisi motifleri vardı.  Pek tutulmamıştı. Büyük ihtimalle böyle bir şey yapan kasaba naibi  değişimlere açık ve modern olduğunu kanıtlamak isteyen zevksiz biriydi. Yine de böyle bir yapı ne kadar estetik dışı da olsa çok para tutmuş olmalıydı. Feri'nin kasabasını sömüren birileri vardı demek buralarda!

Feri ve yol arkadaşları şu an Yuwan amcanın pastahanesinde oturuyorlardı. Eski hatırladıkları gibi değildi. Daha sade ve sanki boştu? Yuwan yanlarına gelip Buralar siz gittiğinizden beri çok değişti çocuklar, artık hiç bir şey eskisi gibi değil. Maalesef artık o efsanevi Altın kek'i yapamıyorum fakat yeni bir tarif buldum. Adına bakır kek diyorum. Siz çocuklar ondan ister misiniz? Bu arada baban için çok üzüldüm Feriüddin onun gibi bir şef daha gelmez. diyorr. Eza bir tane sipariş etmişti bu yeni tariften. Erwin de kararsızdı. Feri'nin cevabını bekliyordu.

2

Değişim ve zamana ayak uydurmak yeni bilgilerin kapısını açmak için bir gereklilikti. Bunu en cahiller bile düşünebilir eğer yeterince vakit harcarsa ancak damarlarımızda akan kanın bizim olduğunu unutturup boyunduruk altına almak pek çok şeyi değiştirirdi elbet. Bizim köyümüz çok zengin değildi. İsteyenin asker olması için dünyaya açılmasını sağlardı lakin burada yapılan yeni yapıları karşılayacak paramız yoktu. Özgürlükçü yapısı nedeniyle yoktu belki de ancak devasa yapıları inşa etmek için harcanan paranın kaynağı olmalı bir yerde.

Yürüyüşümüz devam ederken nostajik bir yerle karşılaştık. Çocukluğumda pek çok tada ev sahipliği yapan pastahaneye gelmiştik. Eskiye nazaran daha sakin görünüyordu, içeriye girmemle birlikte tanınmış olmakta bir miktar rahatsız edici olmuştu. Henüz adımı kullanmak niyetinde değildim lakin elbet ki bizi tanıyanlar çıkacaktı. Babam şef hakkında konuşması da bir miktar can sıkıcı bir durumdu lakin insanları kontrol altına almanın en iyi kılıfı yeniliktir ve birliktir. Tatlılara gelince Eza sipariş vermişti bir tane Erwin'se kararsızdı. Ona başımla alabileceğini işaret etmemin ardından "Bizler de birer tane alalım, kim bilir belki bakır bile kalmaz bir gün." diyecektim.

Sözlerimin sonunda yemeği beklerken dostlarıma dönüp "Elimizde var olan bilgileri değerlendirelim. Devasa yapılar ve kaynağı belirsiz bir miktar para var. Babam ortada yok, benim de olmamam gerekirdi. Öncelikle kalacak bir han bulmamız gerekli. Sonrasında ailelerinizin durumunu öğrenmek için gidebilirsiniz ancak onlara çok yaklaşmamaya özen gösterin. Kimse etrafında yönetme yetkisine sahip birini istemez." dedikten sonra yemeği bekleyip tekrar baş başa kaldığımızda söze girecektim. "Eza, eski dostlarımızı ziyaret etmeni istiyorum. Ailenin durumunu kontrol ettikten sonra bize bağlı kalan insanlar var mı diye kontrol etmemiz gerekli. Güzel bir kadını kimse geri çevirmez nihayetinde. Aradan uzun yıllar geçti, kim olduğunu anlasalar bile inkar edip ağızlarından laf almaya çalış. Erwin, senden bu paranın kaynağını bulmanı istiyorum. Köyümüzle neden ilgileniliyor öğrenmemiz gerekli. Bunca insan gücü nereden geliyor ve askerlerin parasını nasıl ödüyorlar öğrenmemiz lazım. Yas tutacak zamanda değiliz, bu topraklara borcumuzu ödemek için tekrar özgürleştirmemiz lazım." diyecektim.

Sözlerim bittikten sonra Yuwan'a elimle işaret edip "Altın ve bakır pasta arasında ne fark var? Neden artık altın yapamıyorsun?" diyecektim. Sonrasında da kalacak bir han bulmamız lazım gelir. Görev paylaşımları yapılmıştı. Benimse insanlarla tanışmam gerekliydi.

3

Feri Yuwan amcaya 3 kek siparişi vermişti. Kekler geldiğinde Yuwan onun sorusunu yanıtlamıştı : Şey artık düzgün malzemeler alabilecek kadar param yok. Ulaşabildiğim şeylerden bunu yaptım. Ardından pastahanenin imalat tarafına doğru gitmişti. Bu sırada Feri ve arkadaşları keklerini yerken örgütleniyordu. Bilgi güçtür, ve Feri güç arzuluyordu. Kekin tadı bayağı değişmişti, artık o eski lezzeti yoktu, gayet sıradan bir kek gibi duruyordu. hatta vasat altı olduğu bile söylenebilirdi.

Herkes görevini alıp dağılmıştı. Şimdi Feri önünde 3 yarım kekle oturuyordu. Yuwan imalathaneye gittiğinden mekan oldukça boş gözüküyordu. Takım arkadaşları gelene kadar o ne yapacaktı?

4

Verdiğimiz siparişler geldiğinde sorumu yöneltmiştim. Beklenen üzere mal miktarının azalmasından yakınıyordu Yuwan, yönetimin önceliği halkını güçlendirmek olmalıdır. En güzel kuşların ötüşünü ancak halktan duyabilirsin ve eğer onları beslemezsen sesleri kesilir. Büyük savaşları halk başlatmaz. Yöneticiler başlatır ancak halktan kişiler bitirir genelde, dikta rejimini yönetenlerin pek çoğu tarih boyunca halkının ihanetine uğramıştır. Görünen o ki buraya yönetmesi için gönderilen kişi sonradan görme bir zengin gibi kendini yüceltirken topraklarını öldürmekle meşgul.

Masada oturup parmaklarımı vururken benim de bir şeyler yapmam gerektiği düşüncesi vardı aklımda ancak bu gibi bir durumda nereden başlanılması gerekli bilmiyorum. Öncelikle Yuwan'a bir kaç soru daha sormam gerekli, bu nedenle imalat yaptığı yere doğru yürümeye başlamıştım. Sıradanlaşmış ve boş olan yerleri tek tek aklıma kazıdıktan sonra onu gördüğümde sorularımı yöneltmeye başlayabilirim.

Gördüğüm sırada cebimdeki tüm para olan altın sikkeyi çıkarıp "Bununla en azından bir kaç gün geçirmem gerekli ancak daha fazlasını da kazanmam gerek. Bu parayı sana vereceğim sevgili Yuwan. Bana ve arkadaşlarıma kalabileceğimiz bir yer bulma imkanın var mı? Bir de bakır kekler dışında basit fırın ürünleri yapıyor musun? Buranın yemekleri bu haldeyse eminim ki zaten fevkalade bir bollukta olmayan insanların hali çok daha içler acısıdır. Asıl merak ettiğim insanlar nerede ve bu parayla bana ne kadar besin maddesi ve kalacak yer ayarlayabilirsin. Biliyorsun burada olmamam gerekli." diyecektim gayet ciddi bir şekilde. Halkı kazanmanın ilk yolu doyurmaktan geçer değil mi?

5

Kuzey hava tapınağından yola çıkmış -ki zamanında da oraya yollanmış.- bir genç daha vardı. Hava bükücülerin arasında parlıyordu militaristliğiyle. Nasıl oldu da yine toprak krallığına düşmüştü yolu? Askeri teşkilatlanmasını kurmadan önce daha güçlenme taraftarıydı Jae. Bu yüzden düşmanın kendisinde güç arayacaktı herhalde.

Toprak krallığının kuzeyinden girip güneyine doğru yol alırken oldukça yorulmuştu. Yolda 2 kere soyulma tehlikesi yaşamasına rağmen bir şekilde haydutların elinden fırlayıp gitmişti. Bu hava bükücü pek çetin cevizdi. Fakat ne kadar çetin cevizse o kadar da toy bir acemiydi. Toprak bükücüler tarafından yakalanmıştı. Ona hiç bir şey söylemeden adını sanını bilmediği bir yere sürükleyip zindanlarına atmışlardı.  Yaklaşık 2 gündür zindanda olduğunu tahmin ediyordu Jae. Yan hücrenin kapısının açılıp içeri bir kadın tıkmışlardı, bu sese uyanmıştı Jae. İçeri tıkılan kadın uzun yola dayanacak kıyafetler giyiyordu. O da bir çeşit gezgin miydi?

Öte yandan Tolrap Kasabasındaki Feri pastahaneci Yuwan ile konuşuyordu. İçinde bulundukları imalathanedeki koca kazanları karıştıran küçük çocukları göremiyordu Feri. Son hatırladığında Yuwan amca bu kazanları karıştırması için çocukları tutardı, onlara iyi de bir para verirdi. Şu an imalathane kısmı gayet boştu. İçerisinde Yuwan ile Feri'den başka kimsecikler yoktu. Feri cebindeki tüm mal varlığını çıkarıp Yuwan ile konuşmuştu. Yuwan tüm sorularını yavaşça cevaplamaya başlamadan önce gözleri parıldamıştı bir anlığına altına bakarken. Ardından cevaplar gelmişti : Gel o zaman Feriüddinciğim. Yuwan amca ne zaman bir yardım çağrısını cevapsız bıraktı ki? Kasaba'nın dışında bir tepenin ardında eskiden buğday ürettiğim bir çiftlik evim var. Son 5 senedir kullanılmadı ama içinde herhalde hala sandalye ve masa vardır. ben sana yemekleri gönderirim. Fakat Feriüddin dikkatli olmalısın. Devir çok kötüyken ne yapmayı planlayıp buraya geldin?

Spoiler

Song Jae Konuya müdahil olmuştur.

Last edited by Avatar Anlatıcı (19-12-2016 23:04)

6

Birilerini etrafımda toplamak istiyorsam onlardan daha üstün olmam gerekiyordu. İşte bu yüzden hayallerimle aramda duran uçurumdan zıplayarak geçmeye çalışmak gibi bir aptallık yapmayacak bun yerine araya güçlü ve sağlam bir köprü kuracaktım, belki de çok zamanı alacaktı ama uçurumun dibini boylamaktan iyidir değil mi?

Toprak krallığı son zamanlarda fazlasıyla güçlenmiş, Ateş krallığına kan kusturmuş ve diğer krallıklar içinse potansiyel bir tehditti. Tabi Hava bükücüler bunu anlamayı inatla reddetmeye devam ediyordu acilen bir şeyler değişmezse Tapınaklarına olan aşırı güvenleri onların sonu olabilirdi. İşte buradan da benim düşünce yapımın temelleri ortaya çıkıyordu. Ayrıca Avatar Ming’i hain bir tuzakla yakalamalarını da göz ardı etmemem gerekiyordu.

Şuanda Toprak krallığındayım, buraya olan yolculuğum sırasında iki kere soygun tehlikesiyle karşılaşmıştım ancak disiplinsiz haydutları atlatabilecek kadar güçlüydüm ancak Toprak bükücüler karşısında işler pek istediğim gibi gitmemişti ve hiçbir şey söylenmeden direk zindana kilitlenmiştim ve yaklaşık iki gündür bu zindandaydım. Gökten kurtarıcı bir melek düşmediği için buradan kaçmak zorundaydım veyahut geleceğim hakkında birilerinden bilgi almalıydım.

Eğer yakın zamanda buradan çıkacaksam hiç riske girmeme gerek yoktu bekleyebilecek kadar sabırlı birisiydim ancak ikinci olasılığı da düşünmeliydim burada kaldığım sürede nöbetçilerin değişim zamanlarını vesaire ezberlemeye çalışmıştım bunları kullanmam gerekebilirdi.

Tam bu sırada hücreye bayan biri atılmıştı, bir gezgin gibi giyiniyordu. Sanırım yeni oda arkadaşımı tanımalıydım bu yüzden “Merhaba, iyi misin?”, diyecektim

7

İçeride imalat haneye girdiğim sırada etrafa bakınıyordum ancak beklediğim daha doğrusu hatırladığım hiç bir görüntü bulamıyordum. Eskide kalmış yabancı bir yere geri dönmüştüm, geri dönmekte değil ilk defa ziyaret ediyor gibi hissediyordum.  Bu yüzden eskiyle karşılaştırmada bir fayda yoktu artık. Ben sadece bir ailenin ismine sahip basit bir gezgin gibiyim artık.

Etrafta yardımcı olan çocuklar yoktu, olmasını da beklemiyordum altından bakıra düşmüş bir yerde, etrafın boşluğu da cabası. Girdiğim yerde beklentisizliklerle dolu bir kaç söz etmiştim ve cevabım hazırdı, zira bir anlığına da olsa altını uzun süredir ilk defa gören gözlerdi bunlar. Aç gözlülüktü belki, belki de sadece açlıktı kim bilir. Sorduğum sorulara yanaşmıştı ancak, aç kalmak böyle olsa gerek.

Söylediğim her şeyi kabul etmiş ve bana izbe bir yer vermişti, karşılığında. Muhtemelen parasını verip satın alsam bu paranın yarısı bile etmeyecekti bana verdiği yer ancak bir insanı kazanmak için ödemem gereken bir bedeldi bu. Bana yemekleri göndereceğini söyledikten sonra ne yapmak için geldiğimi de sormuştu. Merak kediyi öldürür ancak buna düzgün verecek bir cevap bulmam gerekliydi.

Ben de Yuwan'a karşılık olarak "Altın keki yeniden yapman için, belki de kendi ecelim için kim bilir? Bir kaç şekerleme de yollabilirsen çocuklar için buna sevinirim. Şimdi adamlarımı bulmam gerek, altın kekin tarifini geri kazanabilecek miyiz bakalım." diyecek ve oradan ayrılacaktım. Dostlarımın gelişini kapının önünde beklerken sokaklara bi hassa çocukların durumuna bakmak istiyorum. İnsan çocuklardan alır haberleri değil mi? Onlar geldiğindeyse bize verilen yere gidip raporlarını dinlemek gerekiyor.

8

Jae bu izbe yerdeki rutubetli hava akımını özümsüyordu son iki gündür. Hava tapınaklarındaki o temiz havadan eser yoktu. Toprak ulusu fabrika ve imalathanelerinden gelen o isli dumanla yerin altında olmasından kaynaklanan nem karışıp havayı ağır ve pis bir hale sokuyordu.  Nem mi? Jae bilge ve zeki olarak nitelendirilmezdi kendi tapınağında fakat normal bir insandan da üstün olduğu farz edilebilirdi. Sonuçta o bir hava bükücüydü. Yerin altında nem varsa ya yakınlarda bir su kaynağı vardır ya da denize yakın bir yerde hapis tutulmuştur. Pis havayı ciğerlerine çektiğinde ikinci ihtimali elemişti genç adam. Tuzun kokusunu almıyordu, o zaman bir tatlı su kaynağının çevresinde olmalıydı. O suyu kaçışı için kullanabilir miydi? Su bükücü olmaması ne kötüydü. Yine de basit hava büküm teknikleri biliyordu. Bir esinti yaratabilecek kadar da olsa hava bükebiliyordu. Jae şanssız bir adamdı. Ona hava bükmenin temellerini öğretecek bir ustası bile olmamıştı, üstelik macerasının başında hapsedilmişti. Şans tanrıları onun yüzüne gülmüyordu. Yine de burada kaldığı günlerde nöbet değişimini takip etmeye uğraşmıştı. Akşam yemeği denilen kuru ekmekle tadı bozuk suyun ona verilmesinden yaklaşık bir saat sonra nöbetçiler değişiyordu. Ardından kahvaltı adı altındaki iğrenç bir lapanın dağıtılmasından hemen önce nöbetçiler bir kez daha değişiyordu. Yani en azından zindan içindeki sistem bu şekildeydi. 10 hücrenin bulunduğu kısımdaki tek tutuklu oydu ta ki yanına yeni biri gelene kadar.  Jae kadının durumunu sormuştu. Fiziksel olarak görebildiği çok fazla darp izi olmamasına mı dayanarak sormuştu bunu? Yoksa sadece muhabbet açmak için mi yapmıştı? Sebebini kendi biliyordu. Kadın küçümsercesine Yoshi, Ateş bükücü, Ve evet oldukça iyiyim ki bir zindana tıkıldım. demişti. Jae daha fazla konuşamadan ya da Yoshi bir şeyler söyleyemeden içinde bulundukları zindanın dış kapısı açılmıştı. Rütbeliye benzeyen biri içeri girip nöbetçiyi çağırmış ve bir şeyler söylemişti. Jae toprak ulusu asker kıyafetleri hakkında bir bilgiye sahip değildi fakat çok da yüksek rütbeliye benzemediğini anlayabilmişti. Yine de rütbeli, rütbelidir.  Nöbetçi kafasını hızlıca sallamıştı. Ardından Jae'nin hücresine doğru hızlı adımlarla gelmişti. Sorgulanacaksın mahkum, toprak ülkesine karşı bir suç unsuru olmadığın anlaşılırsa serbest bırakılma ihtimalin var. O yüzden direnmeye uğraşma. Kollarını hücreden çıkarmadan bana doğru uzat. demişti. Bakalım Jae ne yapacaktı.

Öte yandan bir gezgin daha vardı. Geride bıraktığı hiç bir şeyi düzgün bulmayan bir toprak gezgini. Yola başladığı yer burası değildi kesinlikle. Ama yine de burasıydı. Konum olarak doğru, zaman olarak yanlış yerdeydi. Toprak krallığı burayı tamamen değiştirmişti. Otorite bir kere daha  gerçek yüzünü göstermişti ona göre. Yuwan amca'nın mekanı bile tamamen değişmişti, eski neşesinden, eski lezzetinden geriye iç bir şey kalmamıştı. Yuwan bile değişmişti. İyi kalpli bonkör Yuwan, 1 altın sikkeye gözleri parlayarak bakmaya başlamıştı. Savaşın ayak sesleri buraya gerçekten hiç yaramamıştı.  Ama yine de Feri bir şekilde kendisine ve dostlarına kalacak yer, yiyecek yemek ayarlamıştı. Ardından kapının önüne çıkarak yola beraber çıktıkları yoldaşlarını beklemeye başlamıştı. Bu sırada canı sıkılmasın diye sokaktaki çocukları incelemek istemişti fakat sokakta hiç çocuk görememişti. Aslında sokakta arada geçen devriyeler dışında kimseyi görememişti. Tabi böyle bekliyor olması birilerinin dikkatini çekmişti. Sokaktaki 3. voltasını atan devriye canı sıkıldığından biraz da şüphelendiğinden olsa gerek Feri'nin yanına gelmişti. Burada niye bekliyorsun lan, sorun çıkartmak mı istiyorsun? demişti agresif bir şekilde bakalım bu dostumuz ne yapacaktı, daha yoldaşları da gelmediğinden canı sıkkındı.

9

Bu zindanda geçen her saatimi havayı ve nöbetçileri incelemek için harcamıştım, Hava tapınağındakinden çok farklıydı, fabrikadan gelen isli duman nemle karışmıştı. Nem olduğunu ve tuzu hissedemediğimi düşünürsek yakınlarda bir su kaynağı olmalıydı kaçmak için burayı kullanabilirdim.

İyi hissetmiyordum, Hava tapınağında ki temiz ve saf havadan sonra burası beni boğuyordu adeta her nefes aldığımda ciğerlerim acı dolu çığlıklar atıyordu sanki. Dayanmalıyım, yolum uzun hedefim büyük.

Elbette burayı iğrenç yapan tek şey pis havası değildi. Yemek başlığı altında her gün çöplükten çıkan şeyleri veriyorlardı. Akşam yemeğinde kirli bir su ve tadı bozuk bir ekmek, kahvaltıda ise iğrenç bir lapa. Bu yemeklerin dağıtılmasından bir saat önce nöbetçiler değişiyordu.

Yanıma gezgin gelmeden önce tek tutuklu bendim, bu da dikkat dağıtmak için kullanabileceğim insanlar olmadığını gösteriyordu.

Muhabbet açmak için yanımda ki gezgine sorumu yöneltmiştim ve pekiyi bir cevap almamıştım, ona da hak veriyordum yeni zindana atılmış biriyle konuşma başlatmak için daha iyi bir konu bulmalıydım. Tam cevap verecekken rütbeli biri muhafıza bir şey söylemişti, nöbetçi ise sorgulanacağımı ve bir ihtimal bırakılacağım söylemişti...

Elbette bunu istiyordum ancak bir Hava gezgini olarak bir bayanı burada bırakmak niyetinde değildim en azından suçunu öğrenmeden. Bunun içinde pazarlık ilk seçenekti ve karşımda ki seviyesiz bir askerle pazarlık yapamazdım daha rütbeli biriyle konuşmam gerekiyordu bu yüzden dediğini yapacaktım...

Umarım başıma bir şey gelmez, Avatar’ı hain bir tuzakla kaçıran kişiler basit birine kim bilir neler yaparlar.

Last edited by Song Jae Gu (08-01-2017 23:41)

10

Çaresiz insan kendini değiştirir. Çaresiz hayvan gerekirse kendi türünü katleder misali bonkör birisi de paraya aç olabilir. Onlara güvenmemek lazım zira bir altın sikkeye gözleri dolarak bakan bir kimseyi kandırmak için iki altın sikke yeterlidir. İki olmasa da bilgiyi almak için parayı kullanmak her zaman olacaktır. Umarım olur da, zira beklediğim bir şey olurdu.

Kapının önüne çıkmamla görebildiğim şey çocuk değil etrafta gezinen askerlerdi. Bu kadar sıkı devriye savaş zamanı elbet olurdu ancak gün batmadan içeriye girmeyen çocuklar nedendir ki burada değiller? Hoş gün batmadan giren çocukların pasta yemek için gözlerinin büyümesi beklenir ancak bu da mümkün değil.

Devriyeler benden şüphelenmişti, belki de sadece beni sevmemişlerdi. Biraz hırpalamak niyetinde de olabilirler. Dayanmak lazım, dayanmalı zira insan üstesinden gelmek istediği duvarlara bile önce bir dayanıp boyunu görür. Karşımdaki askerlerin sorusuna cevap vermem olanaksız ancak sessiz kalmam da ayrı bir vaziyet.

Bir sünepe gibi hafiften kamburumu çıkarıp başımı eğdikten sonra "Sorun çıkarmak mı efendim, hemde size haşa. Benim gibi bir berduş nasıl olsun size sorun çıkarsın. Sadece diyar diyar gezip türkü söyleyen benim gibi bir ozan siz yüce toprak askerlerine sorun çıkarmak. Biraz yemek yeyip soluklandıktan sonra kalacak bir yer arayacaktım sadece iş arayan basit bir ozan başka ne ister?" demiştim. Belki ilgilerini çeker, belki de çekmez ancak yoldaşlarım gelene kadar lafların altını okumak benim görevim. Kalacak yer ve yemek işini çoktan hallettim, yapmam gereken zayıf görünmek. Gerekirse hırpalanmak ki göze batmayayım şimdilik.

Last edited by Feridüddin Hashasin (11-01-2017 04:10)

11

Önce hapisteki dostumuzdan başlayalım. Kafasındaki tilkiler dolaşıyordu fakat kuyrukları birbirine değiyor muydu? Bir planı mı vardı, yoksa sadece düşünüyor muydu? Şimdilik bunlar önemsizdi. Sorgulanacak belki de yargılanacaktı. Ellerini hücresinin içinde bitiştirmişti, askerin dediği gibi. Birleştirdikten sonra nöbetçi toprak bükme kullanarak oldukça kalın ve sert gözüken bir kelepçe yapmıştı ona. Ardından hücrenin kapısını açıp bacaklarını da birbirine bağlamıştı fakat bu sefer araya topraktan bir zincir yapmıştı. Bu o kadar da kalın görünmüyordu. Topraktan zinciri kırıp kaçabilirmiş gibiydi fakat Jae rütbeli biriyle görüşmeyi tercih ediyordu bu yüzden yerini bilmediği bu yerden rastgele koşarak kaçmaya uğraşmayacaktı. Zaten böyle bir kaçış planı ne kadar başarıya ulaşabilirdi ki? Sonuçta ne zindanın dışarıdaki yerini ne de içini biliyordu.

Nöbetçi onu subaya benzeyenin yanına götürmüş ve teslim etmişti. Herhalde subay onu yüksek rütbeli birine götürecekti. Meşale aleviyle ışıklandırılan loş ışıklı tünellerden geçerek ilerliyorlardı. Subay Her boka da beni gönderiyorlar dayısını siktiklerim. demişti sessizce. Kendi kendine düşündüğü belliydi. Jae de ona sessizce eşlik etmek mecburiyetindeydi. Bu tarz adamlar güçsüzlere karşı birikmiş bir öfkeye sahip olabiliyorlardı bildiği kadarıyla.

Yolun sonuna geldiklerinde karşısında kocaman demirden bir kapı görmüştü Jae. Buradaki ışıklandırma da çok daha iyiydi. Hava da daha mı temiz kokuyordu? Hayır Jae yanılmıyordu, burada daha taze bir hava vardı. Kapının önünde iki tane iri yapılı muhafız nöbet tutuyordu. Ah jae sıradan bir hapishaneye düşmemişti, burası yüksek güvenlikli olanlardandı büyük ihtimalle. Kapı iki muhafızın toprak bükmesiyle yerden kaydırılmış ve açılmıştı. Jae'nin gözü parlaklık karşısında kamaşmadan duramamıştı. İçerisi oldukça parlaktı.  Subay onu içeriye itip, Buyrun efendim, yolda yakalanan adamı getirdim. demişti hızlıca. Ardından geriye doğru adım atmıştı. Bu ortamda çok durmak istemediği vücudundan belli oluyordu. Bir karşılık alamayınca kapıdan çıkmış ve kapı kapanmıştı.  Jae'nin göz kamaşması geçtiğinde 3 kişinin karşısında olduğunu görmüştü. İki erkek ve bir kadından oluşan komisyona ifade verecekti herhalde.  İçlerinden nazik görünümlü adam eliyle otur işareti yapmıştı jaenin önündeki sandalyeye. Jae oturmalı mıydı?  O bu kararı sorgularken sorular başlamıştı bile Adın, milletin, geldiğin yer ve toprak krallığındaki amacın nedir? Kolaylarla başlıyorlardı herhalde.

Öte taraftan başı muhafızlarla belaya girmesin diye uğraşan Feri yaptığı işte başarılı olmuş gibiydi. Toprak askeri gururu okşanmışçasına gülümsemiş ve kasınmıştı. Feri'nin söyledikleri onu gaza getirmiş gibiydi. Elini cebine atıp 2 bakır çıkarmıştı. İkisini birbirine sürtüp Feri'ye göz kırpmıştı. O zaman ozan bey, sizden bir şarkı alalım bakalım! Yalnız ben kuru kuruya şarkı sevmem. Dans da edeceksin. Kral Geliyor'u söyle bakalım da neşemiz yerine gelsin. Feri şarkıyı daha önce duymuştu, Kral Tolras'ı öven bir şarkıydı. Savaş marşı tadında bir şeydi fakat sözlerini tam olarak hatırlamıyordu. Bu durumda ne yapacaktı acaba? Muhafız bağırarak Jeong, Uman! Gelin de bir şarkı dinleyelim! diye bağırmıştı. Gölgelerde bir hareketlenme sezmişti Feri, ince yapılı bir adam karanlıktan çıkarak yanlarına doğru geliyordu. Başka bir adam da rotasını değiştirip onlara doğru hareketlenmişti. Feri farklı noktadan birinin daha geldiğini görür gibiydi fakat o bunu anca gözünün ucuyla fark etmişken adam saklanmıştı. Dostlarından biri miydi acaba? Bilmiyordu.

12

Başım belaya girmesin diye yeterince maskaralık etmemişim gibi bir de bana bir kaç bakır para karşılığında şarkı söyletip keyif yapacaklar. Hoş, görünümüm bunu andırıyor olsa da kimsenin önünde maskara olmam. Gerçek bir kral kimsenin önünde eğilip kendini beş paralık konuma sokmaz. Ben bu toprakların efendisiyim, toprak ülkesinin kralı değil ancak buranın kralı olan tek ve yetiye sahip kişi benim.

Adam iki arkadaşını daha çağırırken etrafı hafiften incelemeye fırsat bulmuştum. İnce yapılı birisi bize doğru geliyordu başka birisi de buraya doğru yönelmişti. Bir kişi daha vardı ancak o saklanmayı seçmişti. Bir miktar daha gölgelerde kalmak istiyor olsam da görünüşe göre bu imkansızdı.

Hafifçe başımı eğdikten sonra üstümdeki kıyafeti yüzümün bir kısmını kapatacak bir hale sokmaya çalıştım. O sırada da "Pek tabi." demiştim. Arkadaşları yakınıma geldiğindeyse "İzin verin başka bir dörtlükle başlayayım." dedikten sonra

"Kim dayanabilir?
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?"

deyip bıçaklarımı çekip son hızda gırtlaklarını kesecektim. En kısa yol bu olacaktır.

13

Nöbetçi toprak bükme sayesinde ellerimi ve ayaklarımı bağlamıştı, ellerime yaptığı kelepçeler oldukça güçlüydü ancak ayaklarımdaki için aynı şey geçerli değildi. Zorlasam aralarında ki zinciri kırabilirdim ancak bundan sonra deli danalar gibi etrafta koşturmaktan başka hiçbir şey yapamazdım.

Loş bir ortamdan geçmişti yanımda ki durumundan sürekli şikayet eden adamın eşliğinde sessizce yolun sonunda ki odaya girmiştim. Toprak bükmeyle kapıyı açılmıştı bunu yapan iki nöbetçinin arasından geçip odaya girmiştim daha doğrusu ittirilmiştim her neyse içerisi çok parlaktı, dışarısıyla arasında ki farktan ötürü alışmam biraz sürecek gibi duruyordu.

Beni getiren adam gittikten sonra kapı tekrar kapanmıştı, karşımda üç kişi vardı -bir kız, iki erkek-. Şaşırmıştım hiçbir şey yapmama rağmen tutuklanmıştım bundan sonra sorgulanmak için mesaisinin bitmesi için dua eden birisi beklerken ciddi bir komisyonla karşılaşmıştım. Son olaylardan sonra güvenliklerinin çok sıkı olmasını zaten bekliyordum ancak bu kadarı biraz fazla gibiydi...

Adamın işaretiyle karşılarında sandalyeye oturmuştum ve ilk soru gelmişti. Sorulara net cevaplar verecektim gerekirse yalan söyleyecektim ancak bu yalanların toprak ülkesinde ki kalan serüvenim de hiçbir şeyi tehlikeye sokmamalıydı.
“Son Jae Gu, Hava Kabilesi, Kuzey Hava Tapınağı, gezginlik...”, diyecektim...


You are here » 4 Ulus » Diğer Bölgeler » Demir Yumruk!